Kötü Filmlerde Harcanan Muhteşem Oyunculuk Performansları

Ridley Scott’ın yönettiği The Counselor, biraz kimlik bunalımı olan hırslı ve nihilist, yavaş ilerleyen bir gerilim filmi, ancak Michael Fassbender’ın uyuşturucu ticaretinin yanlış ucunda bulunan bir avukat olarak inanılmaz performansı, filmi bir şekilde ayakta tutuyor.

En kötü Stephen King uyarlamalarından biri olarak kabul edilen Dreamcatcher’da, Damian Lewis çok yönlü bir performans ortaya koyarak harikaydı.

Raising Cain, yönetmen Brian de Palma’nın vasat filmleri arasında kabul edilse de, John Lithgow’un performansı filmi baştan sona izlenebilir kılıyor.

Duncan Jones’un görsel olarak çarpıcı ama yanlış yönlendirilmiş filminde, Paul Rudd, değişken ancak anlayışlı bir karaborsa cerrahını oynamak için etkileyici bir şekilde konfor alanının dışına çıkıyor.

Başından sonuna kadar rezalet olan Cats’in sıra dışı doğasını benimseyen ve eğlenen tek kişi, Jason Derulo. Bu da, performansını izlenesi kılıyor.

Bir başka tartışmalı Stephen King uyarlaması olan Ölümcül Sır’da, Ian McKellen, sadist ve manipülatif antagonist olarak karşımıza çıkıyor ve filmi, her sahnesiyle yükseltiyor.

Oldukça sıradan bir aksiyon filmi olan Black Dog’un heyecan verici ve yüksek hızlı kovalamacaları sırasında, Meat Loaf’un korkutucu kötü adamı olarak ekranlarda olduğu sahneler filmi canlandırıyor.

Samuel Bayer’in bu klasik seriye berbat yaklaşımı, Jackie Earle Haley’nin ilham verici oyunculuğu istisnası dışında neredeyse her konuda başarısız.

Modern istismar filmi The Intruder’ı çekilir kılan tek noktası, sapık ve cani Dennis Quaid ‘ın sahneleri.

Octavia Spencer’ın oyunculuğundan tabii ki şüphemiz yok. Filme de Spencer’ın hatırına şans vermeniz gerek.

1960 yapımı Psycho’daki çıkış rolünden sonra ne yazık ki boş filmlerde yer alan Anthony Perkins, Ken Russell’ın kalitesiz gerilim filmi Tutku Suçları’nda dudak uçuklatan ve çekici bir performans sergiliyor.

1990’ların bağımsız filmleri arasında Quentin Tarantino çakmaları yer alıyor. Bu film de onlardan biri. Filmi ayakta tutan şey ise güzel oyunculuklar.

Christian Bale, Vice’taki dönüşümü daha fazla dikkat çekmiş olsa da, Richard Dreyfuss’un da Dick Cheney performansı dikkate değer.

Willard’ın yeniden çevrimi, harika bir film için gerekli malzemelere sahip olmasa da, Crispin Glover, filmi sırtında taşırken, ürpertici öncülüne sarsılmaz bir bağlılık gösteriyor.

Aaron Sorkin’in ilk yönetmenlik denemesi, arkasında Jessica Chastain’in olağanüstü bir başrol performansıyla kurtarılamayacak, ezik bir Oscar yemi olarak kaldı.

Ti West’in Western dünyasına girişimi karışık olabilir, ancak Travolta’nın performansı, en büyüleyici işlerinden biriydi.

Clancy Brown, kalitesi düşük olsa da bu filmde tehditkar bir performans sergiliyor.

Bu gereksiz uzun ve istediğini elde edemeyen suç dramasında, Johnny Depp sınır tanımaz ve rahatsız edici bir performans ortaya koyuyor.

Killer Elite, Jason Statham, Clive Owen ve Robert De Niro’nun da aralarında bulunduğu yıldız oyuncu kadrosuyla başarısız bir girişim olarak kalırken, Dominic Purcell eğlenceli performansıyla öne çıkıyor.

Wesley Snipes, bir aktör olarak kariyeri boyunca her zaman acıyı hissettirdi, ancak rolleri, suç filmi Brooklyn’s Finest’taki hipnotize edici performansının başarısını yakalayamadı.

Kadın Avcıları, Coen Kardeşler’in kolektif üretiminin en kötüsü olarak anılır, ancak Tom Hanks’in dikkatinizi hak eden rolü göz ardı edilemez.

Delroy Lindo, bulunduğu projeler için değerli bir varlık. Tony Scott imzalı Domino için de bu durum değişmiyor.

The Exorcist’in yönetmeni William Friedkin’in bir başka filmi Böcek, sönük bir korku filmi olarak küçümsense de, Ashley Judd’ın çarpıcı ve paranoyak rolü de dahil olmak üzere, filmde sergilenen performanslar göz ardı edilemez.

Richard Kelly’nin gerçeküstü ve akıllara durgunluk veren filmi istenilen etkiyi yaratmadı, ancak Dwayne Johnson, tipik rollerinden çok farklı bir performans sunuyor.

Neslinin en iyi oyuncularından biri olan Raul Julia’nın performansı vasat bir film olan Street Fighter’a ağırlık kazandırdı.